Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın demokratikleşme paketi açıklamasının tam metni şöyle:
Bizleri ekranlarıbaşında izleyen aziz milletim,
Çeşitli dillere yapılan tercüme yoluyla ulaştığımız, dünya üzerindeki
sevgili Türkiye dostları,değerli kardeşlerim,
Sesimizi Türkiye’ye ve dünyaya duyuran, medyamızın çok değerli mensupları,
Değerli çalışma arkadaşlarım,
Hanımefendiler, beyefendiler…
Sizleri en kalbi muhabbetlerimle selamlıyor; birazdan Türkiye’ye ve dünyaya
ilan edeceğimiz demokratikleşme paketinin, ülkemiz, milletimiz, bölgemiz;
ekonomimiz ve demokrasimiz; en önemlisi de birliğimiz ve kardeşliğimiz için
hayırlara vesile olmasınıAllah’tan niyaz ediyorum.
Konuşmamın hemen başında, bu paketin oluşumuna katkı sağlayan çalışma
arkadaşlarıma, ilgili kurum ve kuruluşlarımıza şükranlarımı ifade etmek
istiyorum.
3 Kasım 2002 seçimlerinde ve sonraki her seçimde bizi destekleyen, bu 11
yıllık reform sürecinin bizzat sahibi olan, reform kararlılığımızı her daim
diri tutan ve muhafaza eden aziz milletimize, konuşmamın en başında teşekkür
ediyorum.
Gazi Mustafa Kemal’den, bir Demokrasi Şehidi olarak gönüllerde silinmez yer
edinen merhum Adnan Menderes’e; değişim sevdalısı merhum Turgut Özal’dan, bütün
bir ömrünü Türkiye’nin özgürleşmesine adamış merhum Erbakan’a kadar;
Türkiye’nin büyümesi, kalkınması, demokratikleşmesi ve özgürleşmesi için
mücadele vermiş herkese buradan milletçe minnettarlığımızı ifade ediyorum.
Özellikle, 3 Kasım 2002 seçimleriyle oluşan, 11 yıl boyunca da, aynı
istikamet doğrultusunda fedakarca görev yapan, milli iradeyi en güçlü şekilde
savunup, milletin talepleri doğrultusunda çalışan Meclis’imize, değerli
milletvekillerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Şu an görevde bulunan, ya da 11 yıl içinde çeşitli görevlerde bulunmuş,
Türkiye’nin reformlarına katkılar sağlamış, Türkiye’nin demokratikleşmesi için
çalışmış herkese huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Birazdan açıklayacağımız paket, elbette 11 yıllık uzun soluklu bir sürecin
sadece bir safhasıdır.
Bu uzun soluklu sürecin bu safhasında, bu paketin hazırlanmasında emeği
geçen Başbakan Yardımcılarımıza, Bakanlarımıza, Genel Başkan Yardımcılarımıza,
Milletvekillerimize, bürokratlarımıza ve tüm kurumlarımıza da şükranlarımıifade
ediyorum.
Türkiye’nin, terörle mücadele kadar, demokratikleşme hafızasını da kaydeden
ve değerlendiren, bu paketin oluşumunda koordinasyon görevi yapan Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığımıza ayrıca teşekkür ediyorum.
Türkiye için gerçekten tarihi bir anı yaşarken, özellikle teşekkürü hak
eden, özellikleşükran ve minnet ifadelerimizi hak eden bir kesim var…
Tarih sahnesine çıktığımız andan bugüne kadar, hürriyet ve istiklalimiz
için sayısız şehitler verdik.
Her bir şehidimiz, fedakarca ve kahramanca canını ortaya koyarken,
arkasında kalan ülkesinin ve milletinin, huzur, hürriyet ve istiklal içinde
yaşamasını arzu ediyordu.
Bugün biz, bu demokratikleşme paketini açıklarken, aslında, işte tüm o
şehitlerimizin de arzularını bir kez daha yerine getiriyoruz.
Terörün son bulması, akan kanın durması, gözyaşlarının dinmesi öncelikli
olarak şehit ailelerinin, şehit yakınlarının arzu ve temennisidir.
İç barışımızıgüçlendirecek, toplumsal birlik ve bütünlüğümüzü, geliştirecek,
huzurumuzu tahkim edecek her adım, milletimizin en büyük temennisidir.
Bu demokratikleşme paketiyle, Türkiye’nin istiklalini güçlendiriyor,
özgürlük alanını daha da genişletiyor, ufkunu daha da açıyor ve umudunu daha da
çoğaltıyoruz.
En önemlisi de, bu paketle, şehitlerimizin uğruna can verdikleri
milletimizin, birliğini, kardeşliğini, dayanışmasını daha da pekiştiriyoruz.
Böylece vasiyetlerini yerine getirdiğimiz tüm şehitlerimizi, bu anlamlı
günde bir kez daha rahmetle ve minnetle yad ediyor; Allah Onlardan razı olsun,
mekanlarıinşallah Cennet olsun diye dua ediyoruz.
Aziz milletim,
Çok değerli dostlarım, değerli kardeşlerim…
Evet, bugün ülkemiz ve milletimiz açısından tarihi bir anı yaşıyor, çok
önemli bir aşamaya geçiyor, Türkiye’yi daha da büyütmek için önemli adımları
atıyoruz.
Burada şu hususun altını özellikle çizmek istiyorum…
Bugün açıklayacağımız demokratikleşme paketi, bir ilk değildir, bir son da
olmayacaktır.
Bu paket bir İlk değildir… Zira Cumhuriyetimizin banisi Atatürk’ün devrim
niteliğindeki adımlarıTürkiye’yi her yönden ileri standartlara ulaştırmayı,
muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmayı hedeflemiştir.
1950’de başlayan demokratikleşme tarihimiz boyunca da nice önemli adımlar
atılmış, nice cesur reformlar gerçekleştirilmiştir.
Özellikle, 3 Kasım 2002 seçimleriyle oluşan parlamento ve işbaşına gelen
Hükümetimiz, 11 yıllık süreç içinde çok önemli reformlar gerçekleştirmiş,
demokratikleşme yolunda çok cesur adımlar atmıştır.
Bugün açıklayacağımız paket, Türkiye’nin demokratikleşme tarihinin,
özellikle de son 11 yıllık sürecin tabii bir sonucudur.
Bu paket, bir son da değildir… Zira insanoğlu var oldukça değişim ve
tekamül devam edecek,şartlar değiştikçe yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacaktır.
Dahası, Türkiye, demokratikleşme sürecinde yaşanan kesintiler nedeniyle,
bugünlere ayağında prangalarla, zincirlerle, ağırlıklarla ulaşmıştır.
Açıklayacağımız paket, elbette Türkiye’yi bütün prangalarından kurtaracak,
bütün tortularıtemizleyecek bir paket değildir; ancak, bu istikamette, bu hedef
doğrultusunda çok önemli bir aşamadır, nihai hedefe ulaşmak için de çok önemli
bir eşik noktası olacaktır.
11 yıl boyunca, nasıl ki yaptığımız reformları bir son nokta olarak
görmediysek, bugün açıklayacağımız ve başlatacağımız reformları da bir son nokta
olarak asla görmüyoruz.
Türkiye değiştikçe,şartlar iyileştikçe ve olgunlaştıkça, dirençler ortadan
kalktıkça; siyaset, bir hak arama yöntemi olarak, bir sorun çözme yöntemi
olarak daha fazla güç kazandıkça, yeni reformlar, yeni hak ve özgürlükler Türkiye
gündeminde kaçınılmaz olarak yerini alacaktır.
Milletim de, sizler de takdir edersiniz ki, Türkiye’nin demokrasi ve
özgürlük ihtiyaçlarına, bir kerede ve bütün zamanlar için cevap verecek bir
paket talebi, makul ve rasyonel bir beklenti olamaz.
Böyle bir beklentinin, siyasetin ve toplumun tabiatıyla çelişeceği açıktır.
Bunu ben geçtiğimiz haftalarda da ifade ettim…
Gönül isterdi ki, 11 yıl önce, Hükümet görevini devraldığımız gün, bir tek
paketle tüm yasaklarıkaldıralım, tüm kısıtlamalara son verelim, bütün
özgürlüklerin önünü açalım…
Ancak, Türkiye siyasetinin buna müsait olmadığını aziz milletim çok iyi
gördü ve görüyor.
Çözüm, demokrasi, hak ve özgürlükler, barış kavramlarını dillerinden
düşürmeyen parti ve siyasetçilerin, 11 yıl boyunca bu kavramlar karşısında,
değişim karşısında nasıl bir direnç oluşturduklarını milletim gördü, yaşadı ve
bugün de görüyor, yaşıyor.
Çözümsüzlüğün bir siyaset tarzına dönüştüğü; siyasetin, çözüm değil,
çözümsüzlük arayışı içinde üretildiği bir siyasi ortamda, reform yapmak son
derece zordur.
Biz, 11 yıl boyunca işte bu zora rağmen, bu dirence rağmen reformlar
yaptık.
Sadece siyaset, sadece muhalefet değil; Anayasadan yasalara, bürokrasiden
sivil topluma, medyadan iş dünyasına, devletin koridorlarına sirayet etmiş
çetelerden, uluslararası tertiplere kadar, çok geniş bir yelpazede karşımıza
çıkan çok büyük dirençlere rağmen, biz cesaretle reform süreçlerine sahip
çıktık.
Darbe senaryolarına, tertiplere rağmen kararımızdan vazgeçmedik.
Partimizi kapatma tehditlerine rağmen yolumuzdan dönmedik.
Tahriklere, kanlıprovokasyonlara rağmen değişim iradesinden geri adım
atmadık.
Partimize yönelik doğrudan terör eylemlerine rağmen, tehditlere rağmen biz
boynumuzu eğmedik.
Milli iradeye, sandığa, demokrasiye yönelik her türlü saldırıya, her türlü
kışkırtmaya rağmen, milli iradeden, sandıktan ve demokrasiden taviz vermedik.
Millet bize bir emanet yükledi, biz de bu emanetin hakkını vermek, bu
emanetin gereğini yerine getirmek için cesaretle, kararlılıkla, dimdik durarak,
aldanmayarak ve aldatmayarak, Türkiye’yi bu seviyelere taşıdık, Türkiye’ye
gerçekten büyük başarılar yaşattık.
Çok açık söylüyorum, demokratikleşme paketleri milletimizin yüzünü
güldürür, darbecilerin uykusunu kaçırır.
Reformlar, özgürlüğe susayan toplum kesimlerini sevindirir, milletin
iradesine musallat olan baskıcı, ceberrut vesayetçi odakları rahatsız eder.
İleri demokrasiye doğru attığımız her adım, mağdur ve mazlum kesimleri
mutlu eder, tek tipçi seçkincileri, yasakçı zihniyetleri tedirgin eder.
Biz, milletimizi memnun edecek, razı edecek, mutlu edecek, sevindirecek ne
varsa onu yapmaya devam edeceğiz.
Tekrar ediyorum: Bu bir son değildir, bir nihayet değildir, bir son nokta
asla değildir.
Türkiye,
artık geri döndürülemez biçimde demokrasi istikametinde ilerlemektedir.
Bu paket,
işte bu ilerleyişin çok mühim, tarihi bir aşamasıdır.
Bundan sonra
da hak ve özgürlük talepleri olacaktır, bundan sonra da demokrasimizin daha da
derinleştirilmesi için tartışmalar yaşanacaktır.
Esas olan,
hak ve özgürlük taleplerinin, altını çiziyorum, siyasi bir zeminde, demokratik
bir kültürle dile getirilebiliyor ve muhatap bulabiliyor olmasıdır.
Esas olan,
hak ve özgürlük taleplerinin, şiddetin, silahın dışlandığı bir ortamda,
siyasetin meşru araçlarıyla dillendirilmesi ve mücadelenin de siyasi zeminde
verilmesidir.
Hiçbir
silah, hiçbir şiddet gösterisi, meşru-demokratik bir hak talebinin yerini
tutamaz, onun kadar güçlü olamaz.
Yumruklar
sıkılıysa, musafaha, ellerin birleşmesi mümkün olamaz.
Gönüller
kapalıysa, kalpler birbirine karşı kaskatı kesilmişse, oradan gönül
birlikteliği çıkmaz.
Fikirler
değil, silahlar konuşuyorsa, oradan çözüm sadır olmaz.
11 yıl
boyunca, bütün gayemiz, o sıkılı yumrukları çözmek, o kaskatı kesilmiş kalpleri
yumuşatmak, silahların konuşmasını önleyip, fikirlerin konuşmasını sağlamak
yönünde olmuştur.
11 yıl
boyunca, siyaseti, siyasetin zeminini, siyasetin sorun çözme kabiliyetini
güçlendirmek için yoğun gayret sarf ettik.
Sorunlarısiyaset
kurumu çözecekse elbette halkla beraber çözecektir.
Toplumsal
kabul, toplumsal destek her türlü demokratik adımın enerji kaynağını oluşturur.
Biz, ne
yaptıysak milletimizle birlikte yaptık, milletimizin desteğini alarak yaptık.
Oturduklarıyerden
ahkam keserek ileri vaatlerde bulunanlar öncelikle halkın hissiyatını,halkın
kabul ve rızasını sağlamak durumundadır.
Nasıl halka
rağmen düzen kurmaya çalışanlar başarılı olamadıysa, halka rağmen ileri adımlar
atmak da mümkün değildir.
Tek tipçi
rejim de, özgürlükçü rejim de halka rağmen tesis edilemez.
İşte bu
yüzden biz demokratikleşmeyi halkımızla birlikte gerçekleştirmenin gayreti
içindeyiz.
Hatırlarsanız
2002 sonunda Avrupa Birliği turlarına çıkarken en çok vurgu yaptığımız konu,
demokratikleşmenin bir zihniyet değişimini gerektirdiğiydi.
Bu zihniyet
değişimini hep birlikte başardığımız ölçüde daha ileri hedeflere ulaşabiliriz.
Bu paket,
Türkiye’nin ulaştığı seviyenin bir tezahürüdür.
Artık
Türkiye’de, kimlik dayatan, makbul vatandaşı tanımlayan, vatandaşlarının
kökeniyle, inancıyla, dünya görüşüyle uğraşan bir devlet yoktur.
Artık
Türkiye’de, vatandaşının ihtiyaçlarına, taleplerine, çığlığına, feryadına kulak
tıkayan, vatandaşını asimile eden, taleplerini reddeden, ihtiyaçlarını inkar
eden bir devlet anlayışı yoktur.
Bu ülkede
artık, kamu alanını otoriterleştiren, bu alanı, kendi tanımladığı makbul
vatandaşa benzemeyenlere cehennem haline getiren bir devlet anlayışı yoktur.
“İnsanıyaşat
ki, devlet yaşasın…”
Türkiye’de
devlet, işte bu anlayışa dönmüştür, yani özüne, aslına rücu etmiştir.
Son 11
yılda, hukuk ve demokrasi alanında yaşadığımız “Sessiz Devrim”le birlikte,
yukarıdan dayatmacı, buyurgan, ceberrut, kibirli bir devlet ve siyaset
anlayışı,artık tarihin çöp sepetinde yerini almıştır.
Bugün Türkiye’de,
insanıyla, vatandaşıyla var olan, insanı için var olan, bütün vatandaşlarına
karşı aynı mesafede duran bir devlet anlayışı vardır.
Meşruiyetin
kaynağı artık millettir.
Türkiye’de,
hem ilke olarak, hem teorik, hem de pratik olarak, söz, yetki ve karar, artık
millettedir.
Aziz
milletim,
Değerli
katılımcılar…
Türkiye’de
demokrasiye, çok partili sisteme, sancılı bir sürecin sonunda, 1950 yılında
geçilebilmiştir.
Bu dönemde
Türkiye, her bakımdan adeta tıkır tıkır işleyen bir saat iken, 1960
müdahalesiyle bu saatin zembereği kırılmış, bu saat durdurulmuştur.
Milletin
ihtiyaçları, talepleri, değerleri, 1960 müdahalesiyle çok ağır bir baskı altına
alınmıştır.
27 Mayıs’ın
o kara gölgesi, ne yazık ki, bugün bile Türkiye’nin üzerindedir.
Anayasasının
bir çok maddesiyle, bir çok yasalarıyla, kurumlarıyla, 27 Mayıs yaşatılmak
istenmektedir.
Ne yazık ki,
27 Mayıs’la şekillenmiş bir siyaset, devlet, bürokrasi, medya, üniversite,
sivil toplum anlayışı, bugün bile belli alanlarda, çeşitli biçimlerde varlığını
idame ettirmektedir.
Esasen,
Türkiye’de değişimin önündeki en büyük engel, açık açık ifade ediyorum, 27
Mayıs’ın o karanlık gölgesidir, 27 Mayıs’ın bugün bile çeşitli kesimlerce
yaşatılan zihniyetidir.
Başta
Anayasada ve siyasette olmak üzere, bu zihniyet değişmediği müddetçe,
Türkiye’de değişim zor olmaya, meşakkatli olmaya devam edecektir.
Ancak, saati
durdurulsa da, zembereği parçalansa da, Türkiye’de millet, zamanın ruhunu
kavramayı her zaman başarmış; millet, devletin, bürokrasinin, hatta siyasetin
önünde ilerlemiştir.
Milletimiz
her yeniliğe açık olmuş, yeniliklere çok hızlı ayak uydurmuş, hatta devleti ve
siyaseti dönüştüren de bizzat milletin kendisi olmuştur.
Şimdi,şu
andan itibaren, bu paketin açıklandığı andan itibaren, aynı zihniyetin, 27
Mayıs refleksleriyle, malum korkuları canlandırmaya çalışacağına hiç ama hiç
kuşku yoktur.
Sarf
edilecek cümleleri tahmin etmek bile hiç güç değil…
11 yıl
boyunca, attığımız her adımda, yaptığımız her reformda söylenenler, şu andan
itibaren yine ezberden dile getirilecek.
11 yıl
boyunca, her reformla birlikte, “Türkiye bölünüyor, parçalanıyor,
dağılıyor”iddiasını dile getirdiler, göreceksiniz bunları bugün de aynı şeyleri
söyleyecekler.
11 yıl
boyunca, her reformdan sonra milleti korkuttular, göreceksiniz bugünden
itibaren de korkutmaya çalışacaklar.
11 yıl
boyunca değişimden her zaman ürktüler, çekindiler, değişimin hep karşısında
durdular, göreceksiniz bugünden itibaren de değişimin karşısında duvar
olmayısürdürecekler.
Ama biz 11
yıl boyunca, 27 Mayıs zihniyetinin, statükonun, çözümsüzlükten beslenme
siyasetinin milletin taleplerinin önüne geçmesine izin vermedik, bugün de izin
vermeyeceğiz.
Muhalefet,
artık dilini, üslubunu, en önemlisi de siyaset yapma tarzını değiştirmek,
millete ayak uydurmak, büyüyen Türkiye vizyonuna göre hareket etmek zorundadır.
Türkiye 2013
yılını yaşarken, 1960’da durdurulan saate kilitlenip kalmak, muhalefet adına,
demokrasimiz adına, Türkiye adına bir talihsizliktir.
Ben bunu
defalarca ifade ettim…
İstiklal
Marşı’mızın ilk kelimesi, “KORKMA” diyor…
Korkaklar,
zafer anıtı dikemezler…
Değişimden,
yeniliklerden, ileri standartlardan korkanlar, bir milim dahi ilerleme
kaydedemezler.
Siyasetlerini
korku üzerine, korkutmak üzerine kuranlar, değişimin karşısında ayakta duramaz,
varlıklarını idame ettiremezler.
Türkiye’nin
bölünme, parçalanma, gerileme diye bir meselesi asla yoktur, ama Türkiye’nin
muhalefet diye bir sorunu vardır.
Türkiye’nin
kendisi hiçbir politika, hiçbir proje üretmeyen, sadece yapılana, yapılmak
istenene karşı çıkan bir muhalefet anlayışıyla yoluna devam etmesi fevkalade
zordur.
Kendi
hatasını, kendi eksiğini görmeyen, sorgulamayan muhalefetin, adeta milleti suçlar
hale geldiğini görüyoruz.
Muhalefetin,
artık bu korku söylemini, korkutma üslubunu bir kenara bırakması, hem
değişmesi, hem de değişimin önünde engel olmaktan çıkması gerekiyor.
Yeni
Türkiye’ye, Büyük Türkiye’ye, Büyük Türkiye vizyonuna yakışan bir muhalefet,
Türkiye’nin hakkıdır ve bu artık ertelenemez bir ihtiyaç halini almıştır.
Diğer
taraftan, bir başka zihniyetin, daha şimdiden, daha paket açıklanmadan,
“DağFare Doğurdu” bahanesini hazırladığını tahmin edebiliyorum.
Paketten,
insanoğluna ölümsüzlük iksiri bekleyenler, irrasyonel bir beklentinin
içindedirler, abartılı bir bekleyişin içindedirler ve kuşkusuz hayal
kırıklığına uğrayacaklardır.
Bugüne kadar
taş üzerine taş koymayıp sadece bizi taşa tutanlar, bundan sonra da yapılanları
tezyif etmeyi, küçük göstermeye çalışmayı sürdüreceklerdir.
Sorundan
beslenenlerin ileri çözüm lafları etmeleri sadece çözümsüzlük çağrısıdır.
11 yıldır
yaptığımız hiçbir reforma destek olmayan, sadece gerilim üreten bu zihniyetin,
bugünkü reformları alkışlamasını da beklemiyoruz.
Biz,
yüzümüzü millete çevirdik, sadece ve sadece milletimizin hissiyatını ölçü
olarak alıyoruz.
Bu paketin
kıymetini en iyi, bu işin dertlisi olanlar, yüreği yananlar, ocağına ateş
düşenler bilir…
Bu paket,
acıların tedavisi, özellikle, ölümlerin son bulması, akan kanın durması, akan
göz yaşlarının dinmesi noktasında son derece önemli bir adımdır.
Bu paket,
bir istikamet çizmektedir, bir kapı aralamaktadır.
Bu paket, 11
yıl önce hayali dahi kurulamayan, telaffuzu dahi yasak olan hak ve özgürlükleri
getiren bir pakettir.
Yine tekrar
ediyorum: Bu bir aşamadır, bir basamaktır, “Büyük Türkiye” istikametinde çok
önemli bir safhadır.
Türkiye,
siyasetin, hukukun, demokrasinin rehberliğinde, milletin desteğiyle bugünlere
ulaşmıştır; bu şekilde devam ederek, çok daha ilerisine mutlaka ulaşacaktır.
Bu paket,
bir dayatmanın eseri değildir.
Bu paket,
bir müzakerenin, bir pazarlığın eseri asla değildir.
Demokratik
hak ve özgürlükler, müzakerenin, pazarlığın, dayatmaların konusu olamaz.
11 yıl
boyunca hiçbir reformu dayatmalarla, baskıyla, pazarlıkla açıklamadık.
Millet ne
dediyse, biz onu yaptık ve yapıyoruz.
Milletimiz
için hayırlı olan neyse, biz onu yaptık ve bugün de onu yapıyoruz.
Milletimizin
talepleri, ihtiyaçları neyse, biz ona kulak verdik ve bugün de onun gereğini
yapıyoruz.
Paket,
çözümler itibariyle sürprizlerden ibaret; ama sorunların hiç biri sürpriz
değildir.
Paketin
gizlendiği, saklandığı, kamuoyunda tartışılmadığı eleştirisinin son derece
temelsiz olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Pakette yer
alan sorunlar, çoğunluğu son 30 yılın olmak üzere, Cumhuriyet tarihimiz boyunca
var olan ve sürekli konuşulan sorunlardır.
Her bir
sorun alanıyla ilgili olarak, tüm tartışmalar, görüş, öneri, tavsiyeler dikkate
alınmış, çözümler ona göre şekillenmiştir.
Gönül
isterdi ki, bütün bu sorunların kaynağı olan Anayasa yeniden yapılabilse ve
sorunlar kökten çözüme kavuşabilseydi.
Ancak, bugün
çözümün karşısında duran, her çözüm girişimini sabote etmek için çalışan böyle
bir muhalefetle, ne yazık ki yeni bir Anayasa da mümkün olmamıştır.
Bizim, bütün
reformlarımızda olduğu gibi, bu reform paketimizde de referans noktamız önce
millettir.
Parti
programlarımız, özellikle 4’üncü Büyük Kongremizde açıkladığımız “2023 Siyasi
Vizyonumuz” bizim referansımızdır.
Seçim beyannamelerimiz,
Hükümet programlarımız, kongrelerimizde açıkladığımız yol haritalarımız, bizim
referansımızdır.
Evrensel hak
ve özgürlükler, altına imza attığımız uluslararası anlaşma ve şartlar bizim
referansımızdır.
Katılım
müzakerelerini başlattığımız, aday ülke olduğumuz Avrupa Birliği
Müktesebatıbizim referansımızdır.
Bugüne
kadar, çeşitli sorunlar için yaptığımız Çalıştaylar, hazırlanan raporlar,
Akilİnsanlar Heyeti’nin çalışmaları referansımızdır.
Pakette
açıklayacağımız her bir maddenin, işte bu referansların bir ya da bir kaçına
tekabül ettiğini göreceksiniz.
Burada
özellikle bir noktanın altını çiziyorum…
Bundan tam 1
yıl önce, yine bir 30 Eylül gününde, Partimizin 4’üncü Büyük Kongresini
gerçekleştirdik.
O Kongrede,
kamuoyuna, 63 madde halinde, 2023 vizyonumuzu açıkladık.
10 yıllık
bir vizyon olmasına rağmen, sadece 1 yıl içinde, bu 63 maddenin önemli bir
çoğunluğunu yerine getirdiğimizi, bir kısmında sürecin hızla devam ettiğini
göreceksiniz.
Yani
açıklayacağımız paket, 2001’de, partimizi kurduğumuz andan itibaren başlayan
uzun soluklu yürüyüşün, verdiğimiz sözlerin, milletimize açıkladığımız plan,
proje ve hedeflerin yerine getirilmesidir.
Pakette,
milletimizden gizlenen, saklanan, referanslar anlamında yeni hiçbir şey yoktur.
Her bir
maddenin sözü geçmişte verilmiştir.
Her bir
madde, geçmişte hedef olarak ortaya konulmuştur.
Her bir
madde, seçimlerde milletimizden teyit almıştır.
Aziz
milletim,
Çok değerli
katılımcılar…
Artık,
paketin içeriğine geçmeden önce, milletime şu hususları bir kez daha vurgulamak
istiyorum…
Bu ülkede,
bu topraklar üzerinde, Ay Yıldızlı Bayrağımız altında, 76 milyon, her bir fert
olarak, biriz, beraberiz, kardeşiz ve birlikte Türkiye’yiz.
Bize oy
verenlerle ya da vermeyenlerle birlikte yaşadığımız ve birlikte yürüdüğümüz bir
yolun, bir istikametin içindeyiz.
Nasıl ki,
her bir vatandaşın talep, arzu, istek ve ihtiyaçları bizim için önemliyse, her
bir vatandaşın, korkusu, endişesi, tereddüdü de bizim için son derece
önemlidir.
Biz burada
gelip geçiciyiz.
Kalıcıolan
millettir.
Kalıcıolan,
eserlerdir.
Biz, sadece
bizi sevenler tarafından değil, muarızlarımız tarafından, muhaliflerimiz
tarafından da takdir edilmeyi istikamet tarzı olarak benimsemiş bir kadroyuz.
Bunu
defalarca ifade ettik, icraatlarımızla defalarca ortaya koyduk: Biz, 76
milyonun hükümetiyiz; 76 milyon nazarımızda birdir ve beraberdir.
En başından
itibaren, herkesin birlikte yaşayacağı, bir arada ve birbirine hoşgörü içinde
yaşayacağı bir ülke inşa etmenin mücadelesini verdik.
Siyasi
görüşler farklı olabilir…
İdeolojiler,
diller, inançlar, mezhepler, yaşam tarzları farklı olabilir...
Sorunlar,
sıkıntılar, kaygılar, çözüm önerileri farklı olabilir...
Ama ortak
olan bir şey var: Aynı geminin içindeyiz ve aynı istikamete, aynı limana, aynı
büyük Türkiye hedefine doğru gidiyoruz.
Birbirlerine
müdahale etmedikleri sürece, her yaşam tarzına saygılıyız, her yaşam tarzıbizim
teminatımız, güvencemiz altındadır.
Bugüne kadar
bunu yaptık, bundan sonra da bunu muhafaza edeceğiz.
Birbirlerinin
özgürlük alanlarına müdahale etmedikleri sürece, her türlü özgürlüğü savunduk
ve savunmaya devam edeceğiz.
Birbirlerinin
değerlerini tehdit etmedikleri sürece, her türlü değeri baş üstünde tuttuk,
tutmaya devam edeceğiz.
İnsanın,
insan olmaktan kaynaklanan her hakkını savunmak, bunun için mücadele vermek,
insan olarak bizim mesuliyetimizdir.
Dışlamadan,
ayırt etmeden, ötelemeden, horlamadan geleceği inşa edeceğiz.
Bin yıldır
bir ve beraber yaşadığımız bu topraklarda, aynı hedef ve idealler
doğrultusunda, ebediyyen bir ve beraber olacağız.
Konuşacağız,
istişare edeceğiz, birbirimizin görüşlerine değer verecek, birbirimize
yüreklerimizi açacağız.
Silahı,şiddeti,
sıkılı yumrukları, vandallığı, hakareti elimizin tersiyle itecek; dil ile gönül
ile konuşacak, her sorunumuzu çözeceğiz.
Olamaz denilenler,
11 yıl içinde olur hale geldi.
İmkansızlarımümkün
hale getirdik.
Hayalleri
hedefe dönüştürdük.
Milletçe çok
büyük sevinçleri birlikte inşa ettik, birlikte yaşadık.
İnşallah çok
daha fazlasını yapacağız.
Bir olmaya,
iri olmaya, diri olmaya devam edecek; herkesin gönül huzuruyla, emniyetle,
hoşgörüyle, kardeşçe yaşadığı bir Türkiye’de nefes alıp vermeyi sürdüreceğiz.
İşte bu
paket, bunu sağlayacak aşamalardan biridir.
Önyargısız
biçimde ele alındığında bu paketin, on yılların tortusunu kaldırdığı, on
yılların sorunlarına çözüm ürettiği, kardeşliğimizi daha da güçlendirdiği
açıkşekilde görülecektir.
Bir kez daha
hayırlı olmasını diliyorum.
Ülkemiz,
milletimiz, bölgemiz için yeni bir dönemin, yeni bir sürecin
kapılarınıaralamasını, kardeşliğimizi ve ülkemizi yüceltmesini gönülden arzu
ediyorum.
Bizleri
ekranları başında izleyen aziz milletim,
Çok değerli
dostlarım, değerli katılımcılar…
Demokratikleşme
Paketimizdeki reformların bir kısmı yasal düzenleme gerektiriyor; diğer bir
kısmı ise, idari düzenlemelerle, yani Bakanlar Kurulu Kararı, Yönetmelik
Değişikliği, Genelge ile hayata geçecek.
Sizlere
öncelikle yasal düzenleme gerektiren reformlarımızı sıralamak arzusundayım.
Bazıkanunlarda
yapacağımız değişikliklerle, çıkaracağımız bazı kanunlarla, siyasi hakları daha
da genişletiyor; on yıllardır devam eden tartışmalara artık son veriyoruz.
Bu kapsamda,
öncelikle, seçim sistemini değiştirmek için önemli bir adım atıyor; seçim
sistemini tartışmaya açıyoruz.
Türkiye’deki
mevcut Seçim Sistemi, özellikle 12 Eylül müdahalesinin ardından her zaman
tartışma konusu oldu, her zaman eleştiri konusu oldu.
Hemen tüm
siyasi partiler de, seçim sisteminin değişmesi gerektiğini ifade ettiler ve
ediyorlar.
Şunu altını
çizerek ifade etmek istiyorum: Mevcut seçim sistemi, yüzde 10 barajı, AK
Parti’nin getirdiği bir sistem değildir.
Biz, 2002
seçimlerine girerken bu sistem uygulanıyordu, yüzde 10 barajı vardı.
Daha
Partimizi kurarken, mevcut seçim sisteminin katılımcılıktan uzak olduğunu,
değişmesi gerektiğini güçlü şekilde ifade etmiştik.
Geçen yıl,
30 Eylül’deki 4’üncü Büyük Kongremizde yayınladığımız 63 maddelik Siyasi Vizyon
belgemizde de, 2023 Vizyonumuz çerçevesinde seçim sistemini değiştireceğimizi
bir hedef olarak ortaya koymuştuk.
Gerek
Akilİnsanlar Heyeti raporlarında, gerek Avrupa Birliği İlerleme Raporlarında,
gerekse bugüne kadar hazırlanmış bir çok raporda, seçim sistemindeki sorunlar
dile getirilmişti.
Tüm öneri,
tavsiye, eleştirileri gözden geçirdik ve bu sorunu çözmek için artık adım
atıyoruz.
Yeni seçim
sisteminin nasıl olması gerektiği konusunda biz bir tek seçenek sunmuyor, 3
farklı alternatifi tartışmaya açıyoruz.
Mevcut
sistemle, yani yüzde 10 barajıyla devam edebiliriz…
Barajıyüzde
5’e çekip, 5’li gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim Sistemini uygulayabiliriz.
Üçüncü
seçenek olarak da, ülke barajını tamamen kaldırarak, Dar Bölge Seçim Sistemini
getirebiliriz…
Bu 3
seçeneği önümüzdeki günlerde tartışacak, Türkiye için en doğrusu, en isabetlisi
hangisiyse, o yönde düzenlemeyi Meclis’e getirecek, yolumuza o şekilde devam
edeceğiz.
Siyasi
Haklar alanında İkinci düzenlemeyi Siyasi Partilere Devlet Yardımı konusunda
yapıyoruz.
Siyasi
partilere devlet yardımının kapsamını genişletiyoruz.
Siyasi
Partiler Kanunu’nun Ek 1’inci maddesini değiştiriyor, devlet yardımı için yüzde
7 olan mevcut oranı yüzde 3’e çekiyoruz.
Yani seçime
katılan siyasi partilerden yüzde 3’ü aşan oranda oy alanlara da, Hazineden
ayrılan toplam kaynak içinden devlet yardımı yapılacak.
Bu
düzenlemenin de, siyasi partilerimizi güçlendireceğine, katılımcılığıartıracağına,
rekabetin daha adil hale gelmesine katkı sağlayacağına inanıyoruz.
Bir başka
düzenlemeyle, siyasi partilerin teşkilatlanmalarına kolaylık getiriyoruz.
Siyasi
Partiler Kanunu’nun 20’inci Maddesini değiştiriyor; ilçede teşkilatlanma için,
beldelerde teşkilat kurma zorunluluğunu kaldırıyoruz.
Mevcut
durumda, bir ilçede teşkilatlanmak için, ilçe sınırları içerisindeki beldelerin
en az yarısında teşkilat kurma zorunluluğu vardı.
Bunu
kaldırıyor, “Beldelerde teşkilat kurulması zorunlu değildir” ibaresini
getiriyoruz.
Bir başka
düzenlemeyle, siyasi partilerde eş genel başkanlığın önünü açıyoruz.
Bu alanda
uluslar arası örnekleri inceledik, demokrasilerdeki işleyişe baktık ve ilgili
yasa maddesini değiştirmeyi uygun gördük.
Seçim
Kanunu’nun 15’inci Maddesi’ne bir ek yapıyor, tüzüklerinde yer almak ve 2
kişiden fazla olmamak kaydıyla, partilere, eş genel başkanı sistemini uygulama
imkanı getiriyoruz.
Bir başka
yasal düzenlemeyle, siyasi partilere üyelikte engelleri kaldırıyoruz.
Siyasi
Partiler Kanunu’nun 11’inci maddesinde yapacağımız değişiklikle, siyasi
partilere üye olmayı daraltan, kısıtlayan bazı engelleri ortadan kaldırıyoruz.
Seçim Kanunu
hükümlerine göre, oy verme hakkına sahip olan herkesin, siyasi partilere de üye
olabilmesinin önünü açıyoruz.
Bu amaçla,
11’inci Maddenin B Bendindeki 6 kısıtlayıcı engeli ortadan kaldırıyoruz.
Yine Siyasi
Partiler Kanunu’nda yapacağımız değişiklikle, farklı dil ve lehçelerde siyasi
propaganda imkanını getiriyoruz.
298 Sayılı
Kanunu’nun ilgili maddesini değiştirerek, siyasi parti ve adaylar tarafından
yapılacak her türlü propagandada Türkçe’nin yanında farklı dil ve lehçelerin de
kullanılabilmesini mümkün hale getiriyoruz.
Aynı
şekilde, ön seçimlerde farklı dil ve lehçelerde propaganda imkanınıgetiriyoruz.
Siyasi
Partiler Kanunu’nun 43’üncü Maddesindeki kısıtlayıcı hükmü kaldırıyor, ön
seçimlerde de Türkçeden başka bir dil ya da lehçeyle propaganda imkanını tüm
partilere sağlıyoruz.
Ekranlarıbaşında
bizleri izleyen sevgili vatandaşlarım,
Çok değerli
medya mensupları,
Yeni
süreçte, nefret, ayrımcılık, yaşam tarzına müdahale gibi suçlarla daha
etkinşekilde mücadele etmeye başlıyoruz.
Nefret
saikiyle işlenmesi durumunda, belirli suçların cezalarını daha da artırıyoruz.
Belirli
suçlar, kişinin, dili, ırkı, milliyeti, rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasi
düşüncesi, felsefi inancı, dini veya mezhebi nedeniyle işlenirse, cezası daha
da ağırlaşacak.
Ayrımcılıkla
daha etkin mücadele etmek için, ceza miktarlarını artırıyoruz.
Kişinin,
inançlarının gereğini yerine getirmesi dolayısıyla, belli
haklarınıkullanmasını, belli haklardan yararlanmasını engelleyenleri ceza
kapsamına alıyoruz.
Bu sebeple
işlenen suçun cezasını da 1 yıldan 3 yıla kadar artırıyoruz.
Türkiye’de
hiç kimse, dilinden, ırkından, milletinden, renginden, inancından ve inancının
gereğini yerine getirmekten dolayı ayrımcılığa maruz kalmayacak.
Ayrımcılıkla
mücadele ve eşitlik kurulu kuruyoruz.
Ayrımcılık
yasağının ihlali halinde, konuya ilişkin görev ve yetkisi bulunan kamu
makamları, ihlali sona erdirmek, sonuçlarını gidermek, tekrarlanmasını önlemek
üzere gerekli tedbirleri almakla yükümlü kılınacak.
Yaşam
tarzına saygıyı, Türk Ceza Kanunu ile güvence altına alıyoruz.
Türk Ceza
Kanunu’nda yapacağımız değişiklikle, dini inancın gereğinin yerine
getirilmesinin engellenmesini de ceza kapsamına alıyoruz.
Dini ibadet
ve ayinlerin, bireysel olarak da yapılmasının engellenmesini aynı şekilde bu
kapsama alıyoruz.
“cebir veya
tehdit kullanarak, ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, bir kimsenin
inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin
tercihlerine müdahale edenlere, ya da bunları değiştirmeye zorlayanlara, 1
yıldan 3 yıla kadar hapis cezası getiriyoruz.
Yapacağımız
bir başka düzenlemeyle, Türk Ceza Kanunu’nda, belirli harflerin
kullanılmasından dolayı var olan cezai müeyyideyi kaldırıyoruz.
Böylece
fiilen de uygulama alanı kalmayan ihlalleri ceza kanunumuzdan çıkarıyor, bir
nevi klavyelere özgürlük getiriyoruz.
Değerli
katılımcılar,
Aziz milletim…
Reform
Paketimiz kapsamında, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki
Kanunda önemli değişiklikler yapıyoruz.
Bu kapsamda,
öncelikle, toplantı yer ve güzergahının belirlenmesinde
katılımcılığısağlıyoruz.
Mülki Amir,
ilgili Sivil Toplum Örgütlerinin görüşlerini almak suretiyle, nihai kararını
verecek.
Toplantıve
gösteri yürüyüşlerinin sürelerini uzatıyoruz.
Açık
yerlerde, güneşin batışından bir saat önceye kadar sürebilen toplantılar,
güneşbatmadan dağılacak şekilde; kapalı yerlerde saat 23’e kadar süren
toplantılar da, saat 24’e kadar yapılabilecek.
Toplantıve
gösteri yürüyüşlerinde, hükümet komiseri uygulamasına son veriyoruz.
Mevcut
durumda, Hükümet Komiseri tarafından üstlenen yükümlülükler, artık Düzenleme
Kurulları tarafından yerine getirilecek.
Kurul,
toplantının amacının dışına çıktığı veya düzen içinde gerçekleşmesinin imkansız
olduğunu gördüğü durumda, dağılma kararı alacak ve durumu kolluk amirine
bildirecek.
Gösteri ve
yürüyüş, kanuna aykırı hale gelirse, Düzenleme Kurulu, gösteri ve yürüyüşün
sona erdiğini ilan edecek ve bunu kolluk amirine bildirecek.
Düzenleme
Kurulu bu görevi yerine getirmezse, o mahallin en büyük mülki amiri,
toplantıyla ilgili kararını verecek.
Demokratikleşme
Paketimizde, bir başka önemli düzenlememiz eğitimle ilgili…
Yapacağımız
yasal değişikliklerle, özel okullarda, farklı dil ve lehçelerde eğitimin önünü
açıyoruz.
Bu konuda
dünya örneklerini çok yakından inceledik.
Biliyorsunuz,
2003 yılında yaptığımız değişiklikle, farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi
amacıyla özel kurs imkanını getirmiştik.
Daha sonra
ise, üniversitelerimizde, farklı dil ve lehçelerle ilgili birimlerin
açılmasınısağlamıştık.
Geçen yıl
yaptığımız eğitim düzenlemesiyle, farklı dil ve lehçelerin okullarda seçmeli
ders olarak öğretilebilmesinin yolunu açmıştık.
Şimdi de,
özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim verilmesini mümkün hale
getiriyoruz.
Ülkemizde
Türkçe dışındaki dillerde eğitim ve öğretim konusu, 2923 Sayılı Kanun ile
düzenlenmiştir.
Bu kanuna
yapacağımız bir Ek ile Özel Eğitim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak
üzere, farklı dil ve lehçelerde özel öğretim kurumu açılabilecek.
Bu
kurumlarda eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçeler Bakanlar Kurulu’nca
tespit edilecek.
Milli Eğitim
Bakanlığımız, bu tür kurumların açılmasına ve denetimine ilişkin esasları
çıkaracağı bir yönetmelikle düzenleyecek.
Programlar,
Kanun’da yer aldığı gibi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek.
Yine mevcut
Kanun’da yer aldığı gibi, bu okullarda da belli dersler Türkçe olacak.
Bir başka
yasal düzenlemeyle, köy isimlerinin değiştirilmesinin önündeki yasal engeli
kaldırıyoruz.
1949
tarihliİl İdaresi Kanunu’nun 2’nci maddesinde yer alan ve dayatma içeren
ibareyi kaldırarak, köylerin 1980’lere kadar kullandıkları tarihi isimlerini
yeniden almasını mümkün hale getiriyoruz.
Mevcut
Kanun’da belirtildiği gibi, Köy isimlerinin değiştirilmesi, İçişleri
Bakanlığımızın tasvibiyle olacak.
İl veİlçe
isimlerinin değiştirilmesi için mevcut kanun hükmünce yasal düzenleme
gerekiyor.
İl veİlçe
isimlerinin değiştirilmesi yönünde talepleri Hükümet olarak dikkate alacağız.
Yine bu
kapsamda, bir üniversitemizin de ismini değiştiriyoruz.
Nevşehir
Üniversitesi’nin ismini, Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak değiştiriyoruz.
Böylece,
tarihimizin bir büyük şahsiyetinin, bir gönül dostunun, gönül mimarının ismini,
kabrinin bulunduğu Nevşehir’deki üniversitemize veriyoruz.
Demokratikleşme
paketiyle getireceğimiz bir başka yenilik, kişisel verilerin korunmasıhakkında.
Kişisel
verilerin korunmasına yasal güvence getiriyoruz.
12 Eylül
2010’da yaptığımız Anayasa değişikliğiyle, kişisel verilere Anayasal güvence
getirmiştik.
Şimdi, bu
Anayasa maddesinin uygulamasını sağlamak için, taslağı hazır olan kanunu
Meclis’imize gönderiyoruz.
Kişilerin
özel bilgileri ilgisiz kişiler tarafından kullanılamayacak, ilgisiz kişilerle
paylaşılamayacak.
Yardım
toplamada kısıtlamaları kaldırıyoruz.
Yardım
toplama konusunda, zaman zaman özgürlükler sınırlama altına alınmıştı.
Kurban
derisi, fitre ve zekat toplama konusunda Türk Hava Kurumu’na yetki verilmiş,
aslında Anayasa ve yasalara tamamen aykırı, insan hak ve hürriyetlerine ters
bir durum oluşturulmuştu.
Bununla
ilgili yönetmelik geçtiğimiz hafta yayınlanmıştı. Şimdi, yasal olarak da bu
yanlış uygulamaya son veriyor, ilgili kanunun 8’inci maddesindeki söz konusu
hükmü kaldırıyoruz.
Sevgili vatandaşlarım, değerli
katılımcılar…
Şu ana kadar
açıkladığımız reformlar yasal düzenleme gerektiriyor.
Belli bir
takvim içerisinde bu yasal düzenlemeleri hayata geçireceğiz.
Ancak reform
paketimiz bundan ibaret değil…
İkinci
kısımda, sadece idari düzenleme gerektiren reformlarımız bulunuyor.
Bu
düzenlemeleri, Bakanlar Kurulu Kararı, Genelge ya da Yönetmelik Değişikliğiyle
gerçekleştirmek mümkün.
Şimdi de
sizlere bunları aktarmak istiyorum…
Kılık
Kıyafet Yönetmeliğini değiştirerek, kamu kurumlarında başörtüsü
yasağınıkaldırıyoruz.
“Kamu Kurum
ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik”,
kadın ve erkekler için kısıtlayıcı hükümler içeriyordu.
Bu
kısıtlamalar, çalışma hakkını, din ve vicdan özgürlüğünü ihlal ediyor,
ayrımcılık içeriyordu.
Yönetmeliğin
5’inci maddesinde değişiklik yaparak, kadın çalışanların giyimleri üzerindeki
ayrımcı ihlalleri kaldırıyoruz.
Resmi Elbise
giymek zorunda olan, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, Emniyet
mensuplarını, Yargıda Hakim ve Savcıları bunun dışında tutuyoruz.
İlkokullardaki
öğrenci andı uygulamasını kaldırıyoruz.
1933
yılında, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir genelge yayınlanmış, ilk ve orta
dereceli okullarda Andımız uygulaması başlatılmıştı.
Bu uygulama
zaman zaman kaldırıldı, metin değişikliğe uğradı.
12 Mart ve
12 Eylül’de, bireysel girişimler neticesinde bu uygulama devam etti.
Geçen yıl,
ortaokullarda bu uygulamayı kaldırmıştık.
Şimdi de,
ilkokullarda bu uygulamaya son veriyoruz.
Mor Gabriel,
diğer adıyla Deyrulumur Manastırı arazisi, manastır vakfına iade ediliyor.
Böylece, bir
haksızlığı gideriyor, Süryani vatandaşlarımıza önemli bir haklarını teslim
ediyoruz.
Esasen,
Cumhuriyet tarihimiz boyunca, bu konuda en büyük hassasiyeti Hükümetimiz
gösterdi, hakların iadesi konusunda ciddi bir çalışma sergiledi.
2003, 2008
ve 2011 yılında yaptığımız düzenlemelerle, mağduriyetlerin giderilmesi için
samimi adımlar attık ve somut neticeler elde ettik.
Şu ana
kadar, bu kapsamda 250’den fazla iade yaptık ve 2,5 milyar Liralık mülkü hak
sahiplerine teslim ettik.
Süreç devam
ediyor, incelemeler devam ediyor… Hiç kimseyi mağdur etmeden, hak sahiplerine
haklarını teslim edeceğiz.
Roman Dil ve
Kültür Enstitüsü kuruyoruz.
Roman
vatandaşlarımızın dil ve kültürleri ile, karşılaştıkları sorunlara ilişkin
araştırmalar yapmak, çözüm önerileri üretmek amacıyla, bir ilimiz üniversitesi
bünyesinde, Roman Enstitüsü kuracağız.
Roman
vatandaşlarımızın yaşam şartlarının iyileştirilmesi ve eğitim alanındaki
sorunların giderilmesi için adımlar atıyoruz.
Bu amaçla,
2009 yılında Türkiye’de ilk kez gerçekleştirdiğimiz Roman Çalıştayısonrası
başlatılan çalışmaları hızlandırıyoruz.
İlgili
bakanlık ve kurumlarımız çalışmalarını hızla tamamlayacaklar.
Özellikle
barınma noktasında Roman vatandaşlarımız için çok önemli bir adım attık ve
TOKİeliyle Roman konutları üretmeye başladık.
Edirne,
Çanakkale, Sakarya, Bursa ve diğer birçok il ve ilçemizde bu inşaatlar devam
ediyor.
Sevgili
vatandaşlarım,
Değerli
medya mensupları,
Değerli
çalışma arkadaşlarım…
Demokratikleşme
paketimiz işte bu başlıklardan oluşuyor…
Türkiye’de,
bugüne kadar, tek bir paket halinde açıklanan en kapsamlı reform sürecini
başlatıyoruz.
Bu süreci en
kısa zamanda tamamlayacak, yeni hedeflere doğru ilerlemeye devam edeceğiz.
Bu paketle
birlikte, Türkiye ekonomisi, demokrasisi, Türkiye’nin toplumsal yapısıve
kardeşliği inanıyorum ki çok büyük güç kazanacak.
Sürece katkı
sağlayan herkese, her kesime, tüm kurum ve kuruluşlarımıza bir kez daha
teşekkür ediyorum.
Açıkladığımız
reform paketinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, katıldığınız
için sizlere teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
0 yorum